OLGUNLAŞMA ENSTİTÜLERİNDE KURUMSAL DÖNÜŞÜM  
OLGUNLAŞMA ENSTİTÜLERİNDE KURUMSAL DÖNÜŞÜM

OLGUNLAŞMA ENSTİTÜLERİNDE KURUMSAL DÖNÜŞÜM

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi'nde "Olgunlaşma Enstitüleri Kurumsal Dönüşüm Toplantısı ve Hafıza Sergisi" programı düzenlendi.


"Olgunlaşma Enstitüleri Kurumsal Dönüşüm Toplantısı ve Hafıza Sergisi"ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Yeşilay Yönetim Kurulu üyesi Esra Albayrak'ın da aralarında bulunduğu, moda, sanat ve iş dünyasından çok sayıda davetli katıldı.

Emine Erdoğan, Olgunlaşma Enstitülerinin tasarımcıları tarafından hazırlanan eserlerin yer aldığı Hafıza Sergisi'ni gezdi. Kasnak, sır, hakan, bir ve kesret adı verilen, Türk işi, Maraş işi, tel sarma, varak, tezhip, kordon oyası gibi birçok teknik uygulanarak tasarlanan geleneksel Türk sanat eserlerini inceleyen Erdoğan, tasarımlar hakkında yetkililerden bilgi aldı.

Sergiyi gezmesinin ardından açılışta konuşma yapan Erdoğan, "Şu kubbelerin altında birikmiş olan hafızayı canlı tutmak, hepimiz için bir görevdir. İşte bu nedenle buradayız. Sözlerimin başında, hepimizin ortak üzüntüsü şehitlerimize rahmet diliyorum. Bölgemize barış ve huzur getirecek bu harekatın, hayırla neticelenmesini temenni ediyorum." diye konuştu.

Olgunlaşma Enstitülerinin tarihini anlatan Emine Erdoğan, şunları kaydetti:

"İlki, 1945'te Beyoğlu'nda kurulan Olgunlaşma Enstitülerinin yakaladığı başarıyı, belki de en güzel 'Türk İğnesinin Mucizesi' diyerek özetleyebiliriz. Buradan çıkan eserler, dünyanın ileri gelen isimlerinin takdirini toplamıştır. Kıyafetlerde kullanılan tek bir motif bile, Türkiye'nin ruhundaki kültürel incelikleri fevkalade bir şekilde tanıtmıştır. Salondaki kıyafetlere, şahane nakışlara, kasnaklara gerilmiş işlere baktığımızda, zamanda bir yolculuğa çıkmamak işten bile değil. Tabii çoğumuz, bunları evdeki hanımların boş zamanlarını geçirmek, evi süslemek için yaptıkları uğraşlar zannederdik. Halbuki yanı başımızdaki annemizin, teyzemizin, büyükannemizin birer sanatçı olduğunu düşünmezdik. Türk evlerinin birçoğu aslında sanat atölyesidir. Sadece tabelası asılmamıştır."

 

"Olgunlaşma Enstitülerimiz kültürün muhafaza edildiği birer üs haline gelecek"

 Yeryüzünün, sınırsız harikaların seyre dalındığı kültür ve sanat kataloğu olduğunu vurgulayan Emine Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu kataloğun sayfalarında seyahate çıkmak, farklılıklarla buluşmak, yaşama büyük anlamlar katar. Fakat ne yazık ki, günümüzde global markalar, yerel kültürel zenginlikleri silikleştiriyor. Dünyanın neresine gitsek aynı mekanları, aynı tasarımları, kısacası tek bir anlayışın coğrafi dağılımını görüyoruz. Halbuki, bizim kullandığımız renkler, nakşettiğimiz desenler, kumaşın üzerinde açan çiçekler, yalnızca kendi coğrafyamızda rastladığımız zenginliklerdir. Bunların yok olup gitmesine müsaade edemeyiz. Her yöremizin kendine has kumaşları, sembolleri, desenleri ve renkleri var. Bunlar uzun bir geçmişin ve tecrübenin mahsulleridir.

Olgunlaşma Enstitülerinin kurulma misyonunun, adeta milli bir dava olarak ele alındığını biliyoruz."

Emine Erdoğan, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, milli kimliğin oluşturulmasının en çok, yerel ürünlerin korunması, milli sanayinin canlandırılması ve bilhassa kadınların ekonominin üreticileri olmaları sayesinde sağlandığını söyledi.

Erdoğan, 1950'lerde küreselleşmenin ayak seslerinin duyulmaya başlamasıyla Olgunlaşma Enstitülerinin kültürel kalkan olduğuna dikkati çekerek, "Şimdi kuvvetli bir silkinmeyle ve yeni bir vizyonla kültürümüze sahip çıkma hareketini kaldığı yerden devam ettireceğiz. Olgunlaşma Enstitülerimiz, Anadolu'ya has kumaş ve desen çeşitlerinin izinin sürüldüğü, kültürün muhafaza edildiği birer üs haline gelecek. Başaracaklarımız, yalnızca kendi sınırlarımız içinde kalmayacak. İnanıyorum ki, yenilikçi bir anlayışla ele alacağımız geleneğimiz, sadece bize değil, tüm dünyaya tasarım alanında yeni tecrübeler katacak." ifadelerini kullandı.

 

"El sanatlarımızı unutuldukları sandıklardan çıkaralım, usta çırak geleneğini yaşatalım"

Olgunlaşma Enstitülerinin parlak günlerine dönmesi için başlatılan bu süreçte, ülkenin yetiştirdiği zanaatkarlarına, tasarımcılara seslenmek istediğini dile getiren Emine Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gelin enstitülerimizle birlikte yeni çalışmalara imza atalım. Sizin gücünüze inanıyorum. Geleneği, modern tasarımın bakış açışıyla yorumlayalım ve gençlerimize el verelim. Bir yandan el sanatlarımızı unutuldukları sandıklardan çıkaralım. Bir yandan da usta çırak geleneğini yaşatalım. Dünyayı, etiketinde 'Türk Malıdır' yazan tasarımlarımızla tanıştıralım. Yurt dışı seyahatlerimde, nerede bir tasarımcımızın markasını görsem, inanın kıvanç duyuyorum. El sanatlarının, yalnızca seyirlik metalar olarak kalmasından ziyade onları ekonomiyi büyütecek yeni bir değer olarak görmeliyiz."

 Turizm gelirleri içinde en büyük payın, el sanatlarının oluşturmasını istediğini dile getiren Emine Erdoğan, şunları söyledi:

"Biz yeni bir ruh, anlayış ve vizyonla, enstitülerimizi sadece eski parlak günlerine kavuşturmayı değil, çok daha iyi bir noktaya götürmeyi hedefliyoruz. Bundan sonra Olgunlaşmalardaki hedefimiz, sanat ve zanaat dallarında derinleşme ve ustalaşmayı sağlamaktır. Yani bir zanaatı az çok bilen insanlar değil, ülkemizin sanat ve zanaat bakiyesini taşıyacak hafıza bankaları kurmaktır. Sektördeki insan kaynağı ihtiyacı için de nitelikli, deneyimli ve her daim yeni bir bakış açısı sunabilecek gençler yetiştireceğiz. Olgunlaşma Enstitüleri, milli değerleri gün ışığına çıkarma misyonuyla coğrafi işaretlerin bir taşıyıcısı haline gelecek inşallah. Enstitülerin dönüşüm sürecine katkı veren herkesi tebrik ediyorum. Sayın Bakanımız başta olmak üzere tüm Milli Eğitim yetkililerine, ustalarımıza, bir yıldır, sürece gönüllü destek veren danışma kurulumuza şükranlarımı sunuyorum. Yakında ürünlerini göreceğimiz yeni Olgunlaşma markasının ve kurulacak Olgunlaşma Akademisi'nin bu amaçları gerçekleştirecek kurumlar olacağına canı gönülden inanıyorum."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Olgunlaşmaları milli bir markaya dönüştürecek bir teklifte bulunmak istediğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Cumhuriyetimizin 100. yılında, 2023'te, Olgunlaşmanın yeni ruhu ve tasarımlarını, Tarsus Gemisi'ne yükleyerek, Akdeniz limanlarında sergiler düzenleyelim. İnanıyorum ki, geçen 70 yılda sanat ve zanaat alanında dünyaya söyleyecek çok söz biriktirdik. Bilhassa her şeyin birbirine benzediği bu kültürel kuraklıkta, Tarsus Gemisi'ne yüklenecek olan enerjinin, dünyanın sanat nabzını hızlandıracağını düşünüyorum. Yeni tasarımlarla, 'Türk İğnesinin Mucizesi'ni yeniden ispat edeceğimize inanıyorum."

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da, "Cumhuriyetimizin 100. yılında Cumhuriyetin bize hediye ettiği nadide emanetlerden biri olan Olgunlaşma Enstitülerimizin hak ettiği noktaya gelebilmesi için başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere bu salondaki herkesi bir mesuliyeti var. Yeni dönemde sizlerin desteğiyle Türk iğnesinin mucizesini bütün dünyaya anlatacağımıza inancımız tamdır." dedi.

Selçuk, Olgunlaşma Enstitüleri'nin göreve geldiği günden beri canlandırma ve geliştirme ihtiyacı duyduğu çok özel kurumlardan biri olduğunu ifade etti.

Zaman içerisinde kan kaybetmiş ve kapatılma riskine düşmüş olan bir kurumun yeniden bir nefese sahip olması ve bu nefesle beraber can kazanmasının çok hayati bir öneme sahip olduğunu belirten Selçuk, "Bu anlamda bugünlerde yapmaya çalıştığımız şey, geçmişte yapılanların yanında gerçekten çok küçük bir çabadır. Çünkü geçmişte yapılanlar bin yılın tarihi süzüp de bir irfanla getiren bir duygudaşlığı ihtiva ediyor." diye konuştu.

Bu konunun önemli olduğuna işaret eden Selçuk, bu meseleyi sahiplenerek himayesine alan ve bunun Türkiye'nin geçmişiyle, şimdisiyle, geleceğiyle bütünleşmesi için çok ama çok değerli bir köprü kurulmasına fırsat veren Emine Erdoğan'a teşekkürlerini iletti.

 

"Enstitülerin ruhuyla zamanın ruhunu ilişkinlendirmek çok önemli"

Milli Eğitimi Bakanı Selçuk, sergide geçmişe bakıldığında hayranlıkla izlenilen bir manzara, hatıra, duygu, düşünce ve eylemlerin bir kütüphanesi olduğunu dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu hayranlıkla baktığımız geçmişi bugün yaşatarak ve geleceğe taşıyarak yeni bir vazifenin sahibi olduğumuzun da şuurundayız. Doğru tespitleri ve analizi yaparak, sadece masa başından karar vermeksizin sahaya inerek, şehir şehir, enstitü enstitü dolaşarak, oranın ruhuna intisap etmek ve oranın ruhuyla zamanın ruhunu ilişkinlendirmek ihtiyacı son derece önemli. Bunu yapmaya da gayret ettik. Bu nedenle de her konuda olduğu olduğu gibi bir Danışma Kurulu oluşturduk. Ülkemizin köklü kurumlarının dönüşüm çalışmalarını yapmak için Danışma Kurulumuz bu geçmişi incelemekle ilgili bir faaliyet ajandası oluşturdular. Tüm programlarına rağmen enstitülerimizin dönüşüm sürecini destek veren Danışma Kurulu üyelerimize çok teşekkür ediyorum. Enstitülerimizi ziyaret edip gerekli raporları alarak tarafıma ulaştırarak mesafe almamıza çok büyük gayretleri oldu."

 

"Basit olan güzeldir' prensibine hizmet etmekte yarar var"

Bir yılı aşkın süredir enstitülerin mevcut durumu ve neye ihtiyacı olduğuyla ilgili çalışmalar yaptıklarını aktaran Selçuk, öğretmen ve usta öğreticilerle bir araya gelerek değerlendirme yaptıklarını ifade etti.

Bakan Selçuk, değerlendirmelerde dikkate aldıkları kriterler ve ölçümleri şu şekilde sıraladı:

"Bunlardan bir tanesi sadeleşme kriteri. Yerinde yapılan incelemeler ve akademisyenlerimizin de bakış açısıyla ortaya çıkan durum bize gösterdi ki, bir sadeleşmeye ihtiyaç var. 'Basit olan güzeldir' prensibine hizmet etmekte yarar var. Bir başka ölçütümüzün derinleşmekle alakalıydı. Enstitülerdeki kurs ve program sayılarının çok fazla olmasının, öğretmenlerin ve usta öğreticilerin belirli alanlarda ustalaşmasını engellediğini farkettik. Bu yüzden de derinleşmeyi kendimize bir hedef olarak koyduk. En çok önemsediğim başlıklardan birisi de gençleşme. Enstitülerin kuruluş felsefine uygun şekilde ülkemizin sanat ve zanaat hafızasını gençlere aktarma vazifemiz var. Maalesef gençlere bunu aktarmakta biraz güçlük çekmeye başlamışız, gençler bu işten uzaklaşmış. Tam da bu meseleyi bu şekilde yen bir nefesle güzelleştirirken yeni bir bakış açısıyla küreselleştirirken, uluslararası bir bakış açısına kavuştururken gençleşmenin gözden kaçırılması elbette mümkün değildir."

 

"Yeni bir özgünlük dili geliştirmeliyiz"

Tarih içerisinde bütün enstitülerin kendilerine özgü bir dil oluşturduğunu fakat bu dilin yaygınlaşamadığına, ortak dil ve hafıza oluşturma konusunda bazı sıkıntıların yaşandığına işaret eden Selçuk, ortak bir tasarım diline ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Bir başka boyutun da gelenek ve yenilik ahengi olduğunu ifade eden Selçuk, "Ahenk kelimesinin kendisindeki ahenge varabilmek için geleneği ve yeniliği buluşturmanın bir edep ve huşu içerisinde yapılması gerekiyor. Bundan dolayı da geleneği ve yeniliği birlikte bir bedende buluşturmak vafizesini de üstümüze almış bulunuyoruz. Bir başka husus özgürlük meselesi. Bizim küresel etkiler nedeniyle giderek tektipleşen bir orijinalite anlayışımız da oluşmaya başlıyor ama bu orijinalite ya da özgünlük anlayışımızı geçmişte alfabemizi yeniden okuyarak yeni bir özgünlük dili geliştirmeye ihtiyacımız var. Buna da dikkat ediyoruz." değerlendirmesini yaptı.

Milli Eğitim Bakanı Selçuk, araştırma ve tasarım meselesinin akademik tarafı ile üretim tarafını birlikte ele aldıklarını, bunu yaparken dünyaya açılmayı, uluslararası bir marka üretimi çalışmasını neticelendirmeyi arzu ettiklerini, bunun için de ortak bir pazarlama diline ihtiyaç olduğunu belirtti.

 

"Kültür ve sanat diplomasisinde kalıcı eserler oluşturmayı hedefliyoruz"

Bu pazarlama diliyle beraber üretilen tasarımları bütün dünyaya yönlendirme çabası içerisinde olacaklarını dile getiren Selçuk, bunun uluslararasılaşmayı gerektirdiğini, bu yüzden dünya pazarına açılmayı ve satış garantili projeler yapmayı çok önemsediklerini vurguladı.

Bakan Selçuk, sözlerini şöyle tamamladı:

"Kültür ve sanat diplomasisinde ülkemizin daha yüksek sesle kalıcı eserler oluşturması ve dünyanın birçok müzesinde bizim eserlerimizin daha fazla yer alması elbette hedefimiz. Bahsi geçen bu konularda birçok ülkeyle de temasımız var. Bu ülkelerle yakın ilişkiler kurarak tasarım konusunda bir fikir alışverişi ve istişare sürecindeyiz. Bu süreci 2023 yılına kadar nihai bir hedefe ulaştırmayı da gayret ediyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında Cumhuriyetin bize hediye ettiği nadide emanetlerden biri olan Olgunlaşma Enstitülerimizin hak ettiği noktaya gelebilmesi için başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere bu salondaki herkesi bir mesuliyeti var. Bu sorumluluğu birlikte yüklendiğimiz de o zaman bir başka anlam tasavvuru ortaya çıkacak. Yeni dönemde sizlerin desteğiyle Türk iğnesinin mucizesini bütün dünyaya anlatacağımıza inancımız tamdır."

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.